Zafer Algöz’ ün sahne hayatında çoğunu kendi yaşadığı veya duyduğu komik anılar. Kitap hiç bitmesin istedim. Favorim kitabın ilk sayfalarındaki Öztürk Serengil anısı.
Müzik ruhun gıdasıdır benzetmesi bence “zencilerin gırtlağı müthiş” benzetmesi gibidir, yani konu o değildir. Müzik kitlesel araçtır, neredeyse her siyasi görüşe mâl olmuş müzik tarzları yada grupları vardır (bkz kapitalizm:Sinal Akçıl). Tabii kitlesel araç deyince akla ilk gelen birleşik devletlerdir. Siz isteseniz de istemeseniz de onların etkisinde kalırsınız. Metallica nın Moskova’ da 91 de verdiği konseri her izlediğimde müziğin gücünü hafife aldığımızı anlıyorum. 91 diyorum dostlar, Sovyet birliğinin parçalandığı, ardı ardına herkesin bağımsızlık ettiği yıldan. Konser zaten efsane, “Shit, Binge And Purge-San Diego 92″ le beraber ilk sırayı paylaşır bence. Lars demir döver gibi davul çalar (oda şimdikiler gibi çift altolu değil efsane “beyaz”ı demirci gibi dövüyor), Kirk neredeyse bakmadan pedalları ayarlar ( solo atarken hem kendi hem de James in pedalını ayarlıyor, onun görevi bu, biraz düz adam diğerlerine göre), Jason at gibi koşturur (ayarsız enerji), James bozulmamış sesiyle şarkılara can verir (2000 den sonra alkol nedeniyle oluşan tahribat fena). Konseri izleyen kalabalık 18 futbol sahası büyüklüğünde (bu benzetmeye de tav olurum).
Yanlış olmasın bu sadece ön cephe, sağ ve solu da dolu
Yani konser dediğin budur. Peki başka ne var bu konserde, asıl ilginç şeyler burda başlıyor. Devamını Oku »
Laura Dekker, küçük yaşlarda Hollanda ve İngiltere kıyılarını kendi kazandığı paralarla satın aldığı küçük yelkenlisi ile dolaşan bir vatandaş (bunları 14 ve öncesi yaşlarında yapıyor). Daha sonrada 16 yaşında yelkenlisi ile dünyayı dolaşmak istiyor. Karşısına bazı politik engeller çıksa da (Hollanda hükümeti kızı babasından alıp sosyal güvenlik kurumuna vermek istiyor), herkesi razı ediyor ve hayalindeki seyahate başlıyor. Bu seyahat sırasında tamamamı kendisi tarafından çekilen görüntülerden de bir günlük-belgesel oluşturuyor. İzlemeli, ülkemizle karşılaştırmalı, çocuklarımızı daha iyi, özgür eğitmeli.
Kitap okuma alışkanlığı kazandığım yıllarda ne yazık ki Türk edebiyatından çok çok uzak kaldım ve ısınmaya çalışıyorum. Sabahattin Ali okumayı çok arzuladığım bir yazar, insan. Ancak biraz zorlanıyorum, umarım sabrın sonu selamettir.
Kitaptan;
Bana dokunan, ruhlarımızı alçaltmadan çalışmak isteyişimizin hoş görülmemesi…
Kendimi herkesin akıllısı veya duygulusu olarak görmek istemiyorum…